Hâfızlar ve hâfızlık müesseseleri 14 asırlık İslam medeniyetinde hep önemli bir yere sahip olmuştur. Çünkü hâfız olmak, Kur’an’a tutunmak huzurun, rahmet ve bereketin kapılarını açar. Zira Kur’an insanlar için bir öğüt, gönüllerindeki sıkıntı ve darlık için bir şifa, inananlar için bir hidayet ve rahmet olarak gelmiştir. (Yunus,10/57)
Hz. Peygamber (sav) Allah’ın kitabını okuyup müzakere edenlerin üzerlerine sekînet ineceğini, onların rahmetle kaplanıp, etraflarının meleklerle kuşatılacağını, Allah Teâlâ’nın da o kimseleri kendi nezdinde bulunanların arasında anacağı müjdesini haber vermiştir. (Müslim, Zikr 38) Bu bağlamda Kur’an’la hemhal olan kimseler imrenilecek, gıpta edilecek, keşke ben de bu kardeşim gibi olabilsem denilecek kimselerdir. (Buhari, İlim 15, Zekât 5)
Mümin Kur’an’la buluştuğu nispette imanın lezzetine varacaktır. Kur’an, mü‘mini ve mü‘minin hayata bakışını şekillendirir, siret ve sûretini tezyin eder. “Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir: Kokusu hoş, tadı güzeldir. Kur’an okumayan mü’min hurma gibidir: Kokusu yoktur, tadı ise güzeldir. Kur’an okuyan münafık fesleğen gibidir: Kokusu hoş fakat tadı acıdır. Kur’an okumayan münafık Ebu Cehil karpuzu gibidir: Kokusu yoktur ve tadı da acıdır.” der Hz. Peygamber (sav). (Buhari, Et’ime 30; Fezailü’l–Kur’an 17, Tevhid 36)